Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biri olan arabuluculuk, son yıllarda gerek ihtiyari gerekse zorunlu uygulamalarla birçok uyuşmazlığın çözümünde başvuru konusu olmaktadır. Bu yöntem ile tarafların karşılıklı hür iradesine bağlı, menfaatlerine uygun, tatmin edici, toplumdaki menfaat çatışmasını en aza indirecek, hızlı ve çözüm odaklı, ekonomik, etkin müzakereye dayalı bir anlaşma, nihai bir çözüm hedeflendiği söylenebilmektedir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun tanımlar başlıklı 2/1-b maddesi hükmü incelendiğinde arabuluculuğun tanımının, “sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” şeklinde yapıldığı görülmektedir.
Arabuluculuk sürecinin anlaşma ile sonuçlanması halinde uyuşmazlığın tarafları, yasal zorunluluk olarak düzenleyecekleri arabuluculuk son tutanağına ilave olarak, fiili durumu ve anlaşma detaylarını içerir ilave bir anlaşma belgesi düzenleyebilmektedir. Ancak bazı nedenlerin varlığı halinde taraflarca imza altına alınan anlaşma belgesinin iptali gündeme gelebilmektedir. Taraflardan birinin anlaşma belgesine karşı açacağı bir iptal davası ile anlaşma belgesinin iptalinin tespiti mümkündür. Birçok yüksek yargı kararında da anlaşma belgelerinin iptaline yönelik birçok karar verilmiştir.
Arabuluculuk tutanağının iptali neticesinde taraflar arasında geçerli bir anlaşma belgesi bulunmayacağından, öncelikli ve belki de en önemli sonuç, uyuşmazlık konusunda taraflarca dava açılamayacağı, başka bir ifadeyle, mutlak dava açma yasağının bulunduğu yönündeki savunmaların geçerli olmayacağıdır. Yani tarafların dava açma yolu açıktır. Ayrıca, taraflar yönünden yeniden hukuki belirsizlikler oluşacak ve aralarındaki uyuşmazlık ve çözümü nedeniyle taraflar nezdinde zaman kaybı ve ilave maliyetler gündeme gelebilecektir.
Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin İptali sebepleri
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve diğer ilgili mevzuatta arabuluculuk anlaşma belgesinin iptaline ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle olası bir uyuşmazlığın varlığı halinde Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK” olarak anılacaktır) genel hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir.
Öncelikle, herhangi bir uyuşmazlığın taraflarının, sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca, diledikleri biçimde ve koşullarda sözleşme yapabilme özgürlüğünün bulunduğunun kabulü gerekecektir. Nitekim arabuluculuğun mevzuattaki tanımında da yer verildiği üzere, bu süreçte esas olan, tarafların birbirlerini anlamaları ve bu suretle kendilerinin uyuşmazlığın çözümünü menfaatleri doğrultusunda üretmeleridir. Aksi halde söz konusu sürecin arabuluculuğun ruhu ve amacı ile bağdaşmayacağı değerlendirilebilecektir. Ancak bu durum taraflara sınırsız bir olanak sağlamamaktadır.
Borçlar Hukuku’nun diğer alanlarında olduğu gibi, arabuluculuk anlaşma belgesinin de “kesin hükümsüzlüğü” veya “iptal edilebilirliği” her zaman gündeme gelebilecektir. Bu kapsamda, anlaşma belgesinin iptali için bir nedenin bulunup bulunmadığı, her bir somut olay özelinde değerlendirilmelidir. Sonuçta iptal nedenlerini bu iki başlık altında toplamak mümkündür.
Kesin hükümsüzlük halleri, TBK madde 27’de “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür,” şeklinde düzenlenmişken; iptal edilebilirlik ise, taraflardan birinin irade sakatlığı (yanılma, korkutulma veya aldatılma) ya da aşırı yararlanma (gabin) hallerinin varlığı halinde gündeme gelecektir.
Somutlaştırmak gerekirse, aşağıda sayılanlarla sınırlı olmamak üzere;
- Uyuşmazlık konusunun arabuluculuğa elverişli olmaması,
- Usulüne uygun bir arabuluculuk başvurusunun yapılmaması,
- Arabuluculuk sürecine taraf ehliyeti bulunmayan kişilerin katılması,
- Arabuluculuk görüşmelerinin hiç yapılmamış olması,
- Arabulucunun eşitlik ve tarafsızlık ilkesine uygun davranmaması,
- Arabulucunun görevini usulüne uygun yerine getirmemesi,
- Anlaşma koşullarının kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya imkânsız olması,
- Arabuluculuk sürecinde taraflar yönünden yanılma, korkutulma veya aldatılma hallerinin veya anlaşma kapsamında taraflardan biri aleyhine aşırı yararlanmanın bulunması
arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali için nedenler arasında sayılabilecektir. Ancak önemle yeniden vurgulanmalıdır ki, iptal için geçerli bir nedenin bulunup bulunmadığının her bir somut olay özelinde değerlendirilmesi gerekecektir.
Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin İptali Davasında ispat
Arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali davalarında herhangi bir şekil öngörülmemiştir, ileri sürülen iddiaların genel ispat kuralları uyarınca ispatı mümkündür. Buna göre, iddiada bulunan taraf iddialarını kural olarak her türlü delil ile ispatlayabilecektir.
Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin İptalinde Görev ve Yetki
Arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali davasında görevli ve yetkili mahkeme, uyuşmazlık konusunda dava açılmış olsaydı hangi mahkeme yetkili ise o olacaktır.
Örneğin, İstanbul iş mahkemelerinde görülmesi gereken ve işçi – işveren ilişkisinden doğan bir uyuşmazlık kapsamında imzalanan arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali için görevli ve yetkili mahkeme yine İstanbul iş mahkemeleri olacaktır.
Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin İptalinde Hak Düşürücü Süre
Arabuluculuk anlaşma belgesinin iptalinde dava açma süresi iptal nedenine göre tespit edilmelidir. Buna göre;
Somut olayda taraflardan birinin irade sakatlığı (yanılma, korkutulma veya aldatılma) ya da aşırı yararlanma (gabin) hallerinin varlığı halinde,
- Yanılma veya aldatılma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda anlaşma belgesini imzalayan taraf, yanılma veya aldatılmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde,
- Aşırı yararlanma sonucunda zarar gören, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her halde anlaşmanın belgesinin imzalandığı tarihten başlayarak beş yıl içinde
dava açabilecektir.
Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırılık veya imkânsızlığın, başka bir ifadeyle kesin hükümsüzlüğün bulunduğu hallerde ise yasal bir süre öngörülmemekle birlikte, en kısa ve makul sürede dava açılması yerinde olacaktır.
Av. & Arb. Halil Yapıcı
Uyarı: Yukarıdaki bilgi ve görüşlerimiz sadece yol gösterme amaçlıdır ve yasal tavsiye alma olarak değerlendirilemez. Vona Hukuk Bürosu, doğru ve güncel içerikli bilgiyi sağlamak için her türlü çabayı göstermektedir ancak, bu makalenin yayımlanmasından sonra yürürlüğe girebilecek olan yasa ve mevzuatlarda yapılan değişiklikler nedeniyle en güncel yasal gelişmeleri yansıtmayabilir. Bu nedenle, bu makaledeki hiçbir şey yasal tavsiye olarak görülmemeli ve herhangi bir karar vermeden veya bu makalede yer alan bilgilere dayanarak herhangi bir işlem yapmadan önce avukatlara danışmalısınız.
Bir cevap yazın