Anayasa Mahkemesi 22.02.2023 tarihinde E.2022/155 numaralı dosyada, 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş, bu karar 9 ay sonra yürürlüğe girmek üzere 28.04.2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kararın 9 ay sonra yürürlüğe girmesinin asıl amacı ilgili kanun maddesinin iptali sonrasında oluşacak hukuki boşluğun giderilmesi için kanun koyucuya makul bir süre verilmesidir.
TMK md. 187’nin iptal edilen cümlesi
III. Kadının Soyadı
Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki söz konusu kanun maddesi sebebiyle evlenen kadının soyadını evlendikten sonra tek başına kullanabilmesi yukarıda belirtilen ve iptal edilen kanun maddesi kapsamında mümkün değildi. Kadının evlilik öncesi soyadının tek başına kullanılması imkânı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurular sonucu verdiği kararların ardından dava yolu ile mümkün kılınmışsa da bunun için dava yoluna gidilmesi çoğu kişi için caydırıcı oluyordu. Kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanması için eşini davalı göstermesi gerekmekteydi. Konuyla ilgili olarak bu zamana kadar aslında TBMM tarafından bir kanun değişikliğiyle AYM kararlarının kanun haline getirilmesi gerekirken buna yönelik herhangi bir aksiyon alınmaması ve çalışma bulunmaması sebebiyle son olarak Anayasa Mahkemesi ilgili kanun hükmünü iptal ederek değişikliğin önünü açmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kanun maddesi değişikliği kararının gerekçesine bakıldığında genel olarak anayasada düzenlenen eşitlik ilkesine değinildiğini, bu bağlamda ilgili maddenin cinsiyet temelinde farklı bir muameleye yol açtığının saptandığını tespit etmekteyiz. Tüm bu nedenler ışığında ilgili madde eşitlik ilkesine aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir.
İptal kararının yayımlanmasının ardından, bundan böyle bir kadın evlendikten sonra da doğumundan itibaren aldığı soyadını herhangi bir dava açılmasına gerek olmaksızın kullanmaya devam edebilecektir. Ancak bununla birlikte evlilik içerisinde kadın ve erkeğin yalnızca kendi soyadlarını mı kullanacağı yoksa taraflardan birinin talep etmesi halinde diğer eşin soyadının mı kullanılacağı hususu hakkında kanun koyucu tarafından yapılacak kanun değişikliği önem arz etmektedir. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere iptal kararı sonrasında evlilik halinde soyadı kullanımının nasıl olacağı konusunda bir hukuki boşluk oluşmuştur.
Bu kararla birlikte gündeme gelen bir diğer konu ise kadın ve erkeğin evlilik içerisindeki müşterek çocuklarının soyadının nasıl belirleneceği konusudur. Zira evlilik içerisinde doğan çocuğun soyadının nasıl belirleneceğine ilişkin TMK md. 321 “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekârlık soyadını taşır.” şeklinde bir düzenleme içermektedir. AYM’nin söz konusu iptal kararından önce evlenen kadın kocasının soyadını alacağından TMK md. 321’de geçen “ailenin soyadı” ibaresi babanın soyadına işaret etmekte ve çocuk da babanın soyadını almaktaydı. Ancak TMK md. 187’nin iptal edilmesiyle birlikte evlilik içinde kadın ve erkek ayrı soyadlarını kullanabileceğinden müşterek çocuğun soyadının ne olacağı konusunda da bir belirsizlik olacağı, buna bağlı olarak AYM’nin söz konusu iptal kararı doğrultusunda kanun koyucu tarafından evlilik içerisinde doğan çocuğun soyadının ne olacağı hususunda da yeni bir kanun düzenlemesi yapılması gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararın özeti aşağıdaki gibidir:
İtiraz Konusu Kural
İtiraz konusu kuralda; evlenen kadının kocasının soyadını alacağı ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabileceği, kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra tek başına kullanamayacağı öngörülmüştür.
Başvuru Gerekçesi
Başvuru kararında özetle; soyadının kadının kimliği ile kişiliğinin bir parçasını oluşturduğu, itiraz konusu kuralla kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının bulunmadığı, erkeğin doğumla kazandığı soyadını ömrü boyunca kullanması mümkün iken aynı hakkın kadına tanınmamasının eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin söz konusu farklı muamele nedeniyle ihlal kararları verdiği, ayrıca bireysel başvuru alanında Anayasa Mahkemesi’nce verilen ihlal kararlarının da bulunduğu ancak değiştirilmeyen kuralın idare tarafından uygulanmaya devam edildiği, bu durumun ise Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Kişiliğin bir parçası olan soyadını taşımak yalnızca bir yükümlülük değil aynı zamanda Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında bir hak niteliğindedir. Nitekim AİHM de anılan hakkın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi kapsamında yer aldığını kabul etmiştir. Süreç içerisinde yapılan anayasal değişikliklerle hem kanun önünde eşitlik ilkesinin hayata geçirildiğinden söz edilebilmesi için kadın ve erkek eşitliğinin tam anlamıyla sağlanması gerektiği güçlü bir biçimde vurgulanmış hem de anayasa koyucunun eşitlik ilkesinin eşler arasındaki görünümüne verdiği önem açık bir şekilde ortaya konmuştur. Bu itibarla evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da kullanılması yönünden kadın ile erkeğin karşılaştırmaya müsait şekilde benzer durumda bulundukları sonucuna ulaşılmıştır. Erkek evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da tek başına kullanabildiği hâlde kuralla kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra ancak kocasının soyadının önünde kullanabileceği öngörüldüğünden karşılaştırmaya müsait şekilde benzer durumda olan eşler arasında cinsiyet temelinde farklı muamelenin yapıldığı açıktır.
Kadının evlenmeden önceki soyadını evlendikten sonra da kullanmasına izin verilmemesinin hak ihlaline yol açtığı ileri sürülmek suretiyle AİHM ve Anayasa Mahkemesi’ne birçok bireysel başvuru yapılmıştır. Bu kapsamda AİHM kadının evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanmasına izin verilmemesinin Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında 14. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi ise uluslararası sözleşmelerin erkek ve kadının evlilik sonrasında soyadları bakımından eşit haklara sahip olmasını öngören hükümleri ile evli kadının kocasının soyadını kullanması zorunluluğunu öngören iç hukuk düzenlemelerinin aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınmasının gerektiğini, bu itibarla başvurucular hakkında 4721 sayılı Kanun’un 187. maddesinin uygulanmasının kanunilik ilkesiyle bağdaşmadığını ve ihlale yol açtığını belirtmiştir. Öte yandan kadının soyadına ilişkin davalarda önemli bir içtihat geliştiren Yargıtay da Anayasa Mahkemesi gibi kadının evlenmeden önceki soyadının kullanmasına izin verilmemesinden kaynaklanan uyuşmazlıkta Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası gereğince uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiştir. Diğer yandan kadının erkekle eşit haklardan yararlanmasının öncelikle hukukun asli kaynağı olan kanunla güvence altına alınması ve bu güvenceyi hayata geçirebilecek idari uygulamaların geliştirilmesinin gerektiği, bu bağlamdaki yargısal içtihatların tek başına yeterli güvenceyi sağladığının kabul edilemeyeceği açıktır.
Benzer durumda olanlara farklı muamele yapılmasının nesnel ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığının veya farklı muamele öngörülebilmesinin hangi dereceye kadar mümkün olacağının değerlendirilmesinde kamu otoritelerinin belirli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Cinsiyet temelli farklı muamele söz konusu olduğunda ise kamu makamlarının takdir yetkisi daralmaktadır. Ayrıca anayasa koyucunun eşitlik ilkesinin eşler arasındaki görünümüne verdiği önem gözetildiğinde eşler arasında cinsiyet temelli farklı muamele bağlamında kanun koyucunun son derece sınırlı bir takdir yetkisinin bulunduğu da açıktır.
Nüfus kayıtlarındaki karışıklığın önlenmesi ve soy bağının sağlıklı bir şekilde tespit edilmesinde kamu yararı bulunmaktadır. Ancak söz konusu kamu yararının sağlanmasının yegâne yolunun kadının evlendikten sonra kendi soyadını eşinin soyadının önünde kullanması olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle nüfus kayıtlarının düzeni sağlama amacı, kuralla öngörülen farklı muamelenin makul nedeni olarak kabul edilemez. Ayrıca kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının ailenin ortak bir soyadına sahip olmasını mümkün kılan tek seçenek olmadığı açıktır. Bu bağlamda eşlere içlerinden birinin soyadını veya bunun dışında bir adı, ortak soyadı olarak belirleme imkânının tanınması ya da ortak soyadının eşlerin evlenmeden önceki soyadlarının birleşimden oluşacağının öngörülmesi de mümkündür. Kaldı ki ortak soyadının aile bağlarını korumanın zorunlu unsuru olduğunun, bu manada eşlerin ortak soyadı taşımamaları hâlinde aile bağlarının hiçbir şekilde korunamayacağının söylenmesi de zordur. Buna göre aile bağlarının korunup güçlendirilmesi amacının da kuralla öngörülen farklı muamelenin makul nedeni olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Bu değerlendirmeler ışığında, evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında kuralla öngörülen farklı muamelenin eşitlik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Uyarı: Yukarıdaki bilgi ve görüşlerimiz sadece yol gösterme amaçlıdır ve yasal tavsiye alma olarak değerlendirilemez. Vona Hukuk Bürosu, doğru ve güncel içerikli bilgiyi sağlamak için her türlü çabayı göstermektedir ancak, bu makalenin yayımlanmasından sonra yürürlüğe girebilecek olan yasa ve mevzuatlarda yapılan değişiklikler nedeniyle en güncel yasal gelişmeleri yansıtmayabilir. Bu nedenle, bu makaledeki hiçbir şey yasal tavsiye olarak görülmemeli ve herhangi bir karar vermeden veya bu makalede yer alan bilgilere dayanarak herhangi bir işlem yapmadan önce avukatlara danışmalısınız.
Bir cevap yazın